AMA HİÇ SÖYLEMEDİK Kİ, KIRMIZI GÜLLER HEPİMİZ İÇİN YAĞMALI

 Bu günlerde, Almanya başbakanı olarak 16 yıl görev yapan Merkel'in, veda töreni için seçmiş olduğu parçalardan birinin 'punk' tarzı olması konuşuluyor [1]. Kadın olması, kendi tarzındaki (giyim kuşam vesaire) kararlılığı ve belki de bilimsel geçmişi (kuantum kimyası alanında doktorası var [2]) nedeni ile Merkel'i ilgiyle izlemişimdir, şimdiye dek. Bu tören için de, seçtiği 'punk' parçadan çok, diğeri dikkatimi çekti: Für mich soll's rote Rosen regnen. (Kırmızı güller benim için yağmalı.)

Bir ömür boyunca, insanın duygularındaki değişimi (değişmemeyi) anlattığını düşündüğüm şarkının sözlerinde,  şöyle deniyor [3]: 

16 yaşındayken usulca derdim kendime

Büyümek, kazanmak, mutlu olmak

İstiyorum,

Ne yalan söyleyeyim.

        16 yaşındayken usulca derdim kendime

        Ya herşey benim olmalı ya hiç bir şey

        Benim için kırmızı güller yağmalı

        Bütün mucizeleri görmeliyim.

Dünya değişmeli

Ve kederi kendisine saklamalı

Ve daha sonra dedim ki kendime

Anlamalı, yaşamalı

Ve algılamalıyım

        Ve daha da sonra dedim ki

        Yalnız kalmamalı,

        Ama  özgür olmalıyım.

Benim için kırmızı güller yağmalı

Bütün mucizeleri görmeliyim.

Mutluluk sakince olmalı,

Yazgımı sevgiyle kurmalı

           Ve bugün usulca söylüyoum ki,

            Uyum sağlamalı, kabüllenmeliyim

            Yapamıyorum

            Her zaman kazanmak istiyorum

Ya her şey benim olmalı ya da hiç bir şey

Tüm yeni mucizeler benim olmalı

Kırmızı güller benim için yağmalı

            Eskiden çok farklı  yeni görünmek

            Olabileceklerin  en fazlasını

            Elde etmek

            İstiyorum istiyorum 

Bunlar, insanın dünyadan ayrıklığının yaşamı boyunca değişmediğini anlatan sözler. Yaşamının başında dünyanın merkezinde kendisini gören, her şeyi isteyen, her şey onun olmayacaksa hiç bir şeyi kabüllenmeyen, dünyanın değişmesini ve kederi ile kendisini üzmemesini amaç edinen insan; zaman geçtikçe deneyim, algı, birliktelik, özgürlük kavramlarını da ölçütlerinde kullanıyor. Ama yolun sonuna geldiğinde kabüllenmeyi ve uyum sağlamayı gerekli görse de benimsemiyor. Çünkü; insan ruhu ve bilinci yaşlanmayı da, kendisi eskidikçe çevrenin yeni olmasını da kabüllenmez. 

Bu reddedişi uyumlu kılan, alınan eğitim ve içinde yetişilen kültürdür. İnsan, dünya ile olan bu çatışmasını nesnel bilgiyle hafifletir ve adalet duygusu ile işe yarar hâle getirir. İnsan zafer kazanması gerekenin kendisi olduğunu hissetse de, aynayı, etik anlayışla ve bilimsel bilgiyle kendisine tuttuğunda, tüm yaşamın; bu 'his'se kaçınılmaz olarak sahip, kendisinden önceki ve kendisi ile aynı zaman dilimindeki  yaşam paydaşlarıyla oluşan kıpırtılı bir deniz olduğunu görür. Kıpırtılar birbirlerini etkiler ve başkasının kıpırtısını görmezden gelmek bir 'deniz olma hâli' gibi sıradanlaşırsa fırtına kopar. Değişmesi istenen dünya da artık kederini kendisine saklayamaz. 

Merkel'in  kültüründe, bu fırtınalardan oluşan bir geçmişin yıkıntıları üzerine kurulmuş yeni şehirlerin kuralları geçerlidir. Oradaki bir birey için on altısında yeni bir dünyayı  özlemek, anlayarak ve algılayarak yaşamak, deneyim biriktirmek, sakin ve sevgi dolu bir yazgı istemek, yine de eskimemek insan doğasının bir parçasıdır.

Şimdi dönüp kendi toplumumuza bakarsak, kaçımızın yaşamı bu şarkıda  anlatılanlara uyuyor? On altısından seksen altısına, kim dünyada kederin kalkmasını istemek hakkını kendisinde gördü? Görenlerin kaçı dile getirdi?  Birlikteliği özgürlükle birlikte istedi? 'Yazgı'nın sevgi ile biçimlenmesini?  Yaşlandığımızda hâlâ bunları istediğimizi kim söyledi? Mucizeye inanmak ile kendi mucizelerimizi gerçekleştirebileceğimiz inancı arasındaki farkı, kaçımız düşündük?

Biz hiç yaşlanmadık, hiç eskimedik. Çünkü; 'yeni' hiç olmadı. Kendi sarmalımızda şükrederek büyüyüp, şans eseri belki iyi yaşadık, çoğu kez kötü. Tüm mucizelerin 'kendisi' için olmasını isteyen olmadık. 'Mucize' diye bir şey olmadığından değil; 'mucize'ler ayrıcalıklılara özgü olduğundan. Biz dünya ile uyumsuz birer kıprtı değil; suları çekilmiş bir denizin dibinde ortaya çıkan toprak parçaları [4] gibiyiz.

'Kırmızı güller herkes için  yağmalı.' Kederini kendisine saklaması istenen dünya ile olan bağımızın gerçekçiliği, insanlar arasındaki eşitsizliğin nedeni olmamalı. Biz kendimizi irdeledikçe, o 'biz'in herkes için farklılıklarıyla geçerli olduğunu anlarız. Bu noktaya gelirken geride bırakılanları bizim yaşamayışımız (rönesans, reform, endüstri devrimi...), bu çoraklığın kalıcı olmasına gerekçe olmamalı. Kıpırtılı denizlerin dingin estetiğini  ve dünyanın kederini kendisine saklaması için o kederin bitmesi gerektiğini, dünyanın çoğu 'insan'ı biliyor, artık.

Resim     Sular çekildiğinde kıtaların durumu [4].

[1] https://www.bbc.com/news/av/world-europe-59514304

[2] https://www.wikidata.org/wiki/Q28962603

[3] https://www.songtexte.com/songtext/hildegard-knef/fur-mich-solls-rote-rosen-regnen-3bcfc094.html

[4] https://www.dailymail.co.uk/sciencetech/article-7786691/Timelapse-shows-Earth-look-oceans-drained.html


Yorumlar