CÉZANNE'IN ÖTESİ


Resim: Montagne Saint-victoire

https://commons.wikimedia.org/w/index.php?curid=21856323


Hollandalı psikiyatr J. H. van den Berg, Paul Cézanne’ın, Saint-Victoria Dağı’nın ‘görüntüsü’nü,  yılın her mevsimindeki ve günün her saatindeki koşullar altında çizmeyi amaç edindiğini yazar [1] ve şu soruyu sorar: Dağın farklı koşullardaki ‘görüntüsü’ izlenmeye çalışılırken, dağın kendisi nasıl değişmişti?

“Bir doğa bilimci,” der, van den Berg,  “bu soruyu yanıtlamak için dağın içerdiği topraktan, minerallerden, boksitten vs.den dem vurur. Boksiti (Al2O3)  oluşturan alüminyum ve oksijen  atomlarından, atomların içindeki protonlardan söz eder. Fakat; dağlar bu malzemelerden oluşsa da, her dağ aynı değildir; tıpkı tüm ırmakların sudan oluşmuş olmalarına karşın hepsinin aynı olmadığı gibi. Toprak, su ve diğer maddeler, nesnelerin görünür olmalarının ön koşuludurlar ama son ‘görüntüleri’nin temelinde madde yoktur."

‘Görüntü’nün temelinde algının olduğundan, ‘gören’in de duygu ve yorumlarının ‘görüntü’ye kattığı farklılıklardan söz edilmiyor, burada. Elbette;  öznellik, ‘görme’ ve ‘görünme’ açısından önemlidir. Estetik kaygıların değişkenliği bilinen bir gerçektir. İnsanın; içindeki duygu-akıl, dışındaki bilim- doğa uzlaşmasının ancak estetik eğitimiyle sağlanabileceği [2] düşüncesindeki ‘estetik’ kavramının öznelliği bir yana,  tanımında uzlaşılmayan bir ‘görüntü güzelliği’  her zaman geçerli olmuştur.

Peki, güzel ya da çirkin görüntü nasıl değişir? Burada iki soru var: i-) Resimdeki son fırça darbesi daha öncekilerden bağımsız mıdır? ii-) Güneşin geliş açısının aynı olduğu bir yıl kadar sonraki zamanda, hava koşulları, ışınım şiddeti, dolayısıyla gölgeler ve bulutlar da aynı olsa, dağ aynı resmi mi verir? Diğer bir deyişle, görüntü ‘görüntü veren’ nesnenin kendi değişiminden bağımsız mıdır? Resim, resmedilenden ne kadar farklıdır?

J.H. van den Berg, birinci soruyu, kendi  ‘metatabletik’ yöntemi ile yanıtlıyor [3]. (Bu arada, programcılıkta da bir ‘metatablo’ kavramının olduğunu vurgulamakta fayda var.). Metatabletik yaklaşım; bir ‘şey’in zamanda ve uzamda kendisinden öncekini yok ettiği köklü değişim ile, bir ‘şey’in bir yerden başka bir yere taşındığı, eğretilendiği, değişimi birleştiren bir yöntem. Örneğin; canlılar maddeyi tüketerek enerji alırlar ama bu etkileşimin sonunda,  besin almış canlı, aldığı besini yok etmiştir. Bu, ‘metabolik' oluşumdur. Bu oluşumda, bir ‘ölü’nün canlı iken yaşadıkları ile bir ilgisi kalmamıştır. Öte yandan, yaşayan  canlının özelliklerinin öldükten sonraya taşınması bir ‘metafor’dur. Yaşam ve ölüm için her ikisi de geçerlidir. Madde olarak ölmüş bir bedenin canlı hâli ile hiçbir ilgisinin kalmadığı, ölümün ‘keskin bir değişim’ olduğu da doğrudur; ‘ölürse tenlerin öldüğü, canların kaldığı’ da. Yaşarken yaptıklarımızın, öldüğümüzde yok olmayacağını, ‘yaşayan kendi’mizin, ‘ölmüş kendimiz”e eğretileneceğini bildiğimiz için, belki de ölümsüzlük arayışımız nedeniyle, iyi işler yapmayı amaç ediniyoruz. Belki de tüm iyiliklerin kaynağında bu ‘metaforik’ yaklaşım var, bilmiyorum. ‘Metatabletik’ yöntemde ise geçmişle bağını koparan toplumsal keskin dönüşlerin ‘şimdi’sini, ‘geçmiş'le ve 'gelecek' ile birleştirmek var. Örneğin; 18. yüzyıldaki toplumsal değişimler ile eş zamanlı bilimsel sıçramaların bağını irdelemek. Örneğin; 18. ve 19. yüzyıllarda Avrupa’nın durumu ile 'Termodinamik Yasa'larının keşfi arasındaki ilişki... Bu açıdan, Saint-Victoria Dağı’nın görüntüsündeki değişiklik, son fırça darbesinin çok öncelerine de bağlıdır, her ne kadar o darbe, ‘görüntü’deki asıl değişimin nedeni gibi algılansa da. 

‘Madde’ye, ‘resmedilenin kendisi’ne, gelince: Dağın yapısında bir yıllık süredeki değişim etkili olmayacaktır  ama toplumun dönüşümündeki değişimin nesnelerin değişimine bağlı olduğunun da en iyi örneği Termodinamik. Avrupa’nın kömürden önceki yakıtı olan ormanlar tükendiği için kömür; savaş zırhları ve eşya yapımı için maden gerekiyordu. Bu gereklilik nedeni ile buhar makinası geliştirildi. Savaş topları dökülürken sürtünmenin ısıya dönüştüğünün farkına varıldı… Madde ile insan arasında karşılıklı değişim ve dönüşüm etkileşimi sürdü.

Şimdi nesneler dönüşemiyor artık, tükeniyorlar. İnsanlar ise onlarsız da yaşayacaklarını düşündükleri ‘Meta’ evrenle avunuyorlar. Nesneler karşısındaki güçsüzlük zamanlarındaki ‘akıl dışı’lıklarının yerini, güçlü olup da tükettikleri nesnelerin yokluğunda ‘akıl ötesi’nin alacağını mı düşünüyorlar, bir başka kurguları mı var, bilmiyorum. Neyse, biz bu dünyadaki resmimize devam edelim.

 

[1]          van den Berg, J.H. The Two Principal Laws of Thermodynamics, A Cultural and Historical Exploration, Translated by Jager, B., Jager, D., Kruger, D., Duquesne Univeristy Press, 2004. ISBN 0-827-0354-0

[2]          Schiller, F., On the Aesthetic Education of Man, Dover Publications, Inc., Translated by Snell, R., 2004. ISBN 10-0-486-43739-6

[3]          Mook, B., The Metabletic Method: An Interdisciplinary Look at Human Experience, Phenomenology & Practice, Volume 3 (2009), No. 1, pp. 26-34.

 

 


Yorumlar