KİTAP ÖNERİSİ: KLARA VE GÜNEŞ

 Kazuo Ishiguro, 2017 Nobel Edebiyat Ödülü'nün sahibi, Japon kökenli  İngiliz yazar. Daha önce; 'insan'ların organ gereksinimleri için özel olarak yetiştirilen ve iyi eğitim alan, 'hayat'a, organ veren  arkadaşlarının 'bakıcı'ları olarak atılmak; daha sonra birer ikişer organlarını vermek, en sonunda kendilerini 'tamamlamak' üzere 'tasarlanmış' gençlerin dostluklarını, arkadaşlıklarını, aşklarını anlatan 'Never Let Me Go' romanını [1] okumuştum. Savaş sonrası Japonya'nın toplumsal değişimini,  yanlışlıklara sessiz kalmanın ve/veya desteklemenin insanın peşini bırakmayacağını metnin özüne yerleştirmiş 'An Artist of the Floating World' başlıklı romanını [2] da. Fakat; 'Never Let Me Go' ve bu yıl çıkan 'Klara and the Sun' [3],  değişen dünyadan çok, 'dönüşen' bir dünyayı anlatmaları, bu anlatılarda 'insan'ı ortaya çıkarmaları açısından etkileyici. 

Kazuo Ishigura'nın tüm romanlarının dilimize çevrilmiş olduğunu sanıyorum. 'Klara and the Sun'ın da, 'Klara ve Güneş' adı ile çok yakın bir zamanda, Nisan ayı (2021) içerisinde,  yayınlanacağını öğrendim. 'Never Let Me Go'nun anlatımını çok beğendiğim için,  Ishigura'nın Nobel sonrası ilk romanı olan 'Klara and the Sun'ı, daha önce olduğu gibi, yazıldığı dilden okudum. 

Klara, bir 'yapay arkadaş' (Artificial Friend, AF). Dünyaya gözlerini kalabalık bir kentin, kalabalık bir caddesindeki 'dükkan'da açıyor, kendisi gibi, 'yapay arkadaşlar'la birlikte. Kendisi ve sıraları geldiğinde dükkanın  vitrinini  paylaştığı arkadaşı Rosa, 'en yeni model' değiller, 'B3'ler gibi. Örneğin, koku almıyorlar. Çok yalın bir şekilde özetlemek gerekirse, Klara güneş enerjisi ile çalışan ve 'öğrenen' bir robot.

'Öğrenmek' nasıldır? Öğrenmek, gözlemlemektir, belki de bizim Klara'dan öğrendiğimiz. Gözlem yeteneği  üstün olan, çok daha fazlasını öğrenir. Bu kadarla da değil. Romandaki kişilerden biri, yaşamış olduğu bir acıdan ve bu acıya neden olan olayın yineleneceği endişesinden dolayı olsa gerek, şunu söyler Klara'ya: "Duyguların olmayışı bazı zamanlarda iyi olabilir, Klara. Sana imreniyorum." Klara'nın yanıtı şudur: "Benim duygularım var. Daha çok gözlem yaptıkça, daha fazla duygum oluyor."! Ötekileştirmenin, acımasızlığın, eşduyu (empati) eksikliğinin nedeni de gözlemlememek değil midir, bizim kendi aramızda ve bizimle doğanın arasında? Kendimiz dışında kimi görüyor ve gözlemliyoruz?

Bu 'yapay arkadaşlar',  'YA'lar diyelim, kişiliklerini geliştirme dönemlerinde olan çocukların yanında kalarak onlarla dostluk etmek için tasarlanmışlar. Dükkanın vitrininde olduklarında 'arkadaş'  seçilme şansları artıyor. Klara da, böyle bir seçimle, kendisi de bu seçimin olumlu sonuçlanmasına katkıda bulunarak, oturup yazgısını beklemekle yetinmeden, Josie'nin YA'sı oluyor. Dükkanda iken yaptığı gözlemlerin oluşturduğu deneyimler ve Josie'nin yanında yaşadıkları, karşılıklı etkileşimler içerisinde  sürüp gelişiyor, dönüşüyor, değişiyor. Biz hepimizde olduğu gibi. 

Hepimizin birer donanımı ve yazılımı  vardır, doğduğumuzda: Genlerimiz ve ağ yapıları. Genler benzer olsa da ağ yapıları özdeş değil, hiç bir zaman.  Klara ve vitrin arkadaşı Rosa da farklılar, bu nedenle. (Rosa'nın, belki de Klara kadar iyi bir gözlemci olmaması nedeni ile, sorunsuz bir YA dönemi geçirmediği anlaşılıyor, romanın sonunda.)

Klara'nın;  önemli bir hastalığı olan Josie'yle, onun başarılı bir iş kadını olan annesiyle, ayrı yaşadıkları ve  işini yapay zekâya kaptırmış olduğu anlaşılan yetenekli mühendis babasıyla, birlikte büyüdüğü erkek arkadaşı Rick'le ve Rick'in  'yalnızlığı seçmiş' annesiyle geçirdiği YA'lık döneminin merkezinde insanlığa değgin kavramlar var. Soru, 'İnsan nedir?', aslında. 'Yapay zekâ nedir? Bize ne olacak?'  değil. 

Romanda,   ailenin bir bireyi bu dünyadan göçtüğünde, YA'nın onun yerine geçmesi için yapılan teknik çalışmalar vardır. Bu çalışmaları yapan ve ailenin diğer bireylerini iknâ etmeye çalışan kişiye göre, "yerine geçilecek olan insanın içerisinde, onu iyi gözlemlemiş olan ve onun yerine o imiş gibi yaşamını sürdürecek olan YA'nın başarabileceklerinin ötesinde bir şey yoktur. Biz eski kafalılar, her birimizin içerisinde ulaşılamaz ve yeri doldurulamaz  bir şey olduğuna inanmak isteriz."  Ama 'yeri doldurulacak' bireyin yakını bir endişe taşımaktadır. Bu endişeyi  YA'ya şöyle yöneltmektedir: "İçinde olan o özgün 'şey'i nasıl öğreneceksin, 'o'nun yerine geçerken?"'

...İnsanın yüreği birbirlerinin içerisinde bulunan odalardan oluşan bir ev ise, o en içteki odaya YA nasıl ulaşabilirdi? Klara da bunu bilmektedir. Ne kadar yetenekli olsa da, öğrenmenin sınırlarının bu en içteki odaya ulaşamayacağını bilmektedir. Bu, 'yapay zekâ' ile ilgili kaygılara bir yanıt olabilir.

Ama zaten, Klara'nın çözümü  giden kişinin yerine geçip, onun yaşamını onun yerine sürdürmek değil; gitmesini önlemek. Gitmeyi önleyecek güç, 'Güneş'tir. Çünkü; güneş hepimizin enerji kaynağıdır. Klara, dükkanda, arkadaşlığını yapacağı çocuğu beklerken, gözlemlememiş miydi, güneşin hasta dilenci ve köpeğini iyileştirdiğini? (Dükkanın camlarının baktığı kalabalık caddede, belki açlık ve yorgunluktan, bir tahta sıranın üzerinde uyuyakalmış olan  dilenci ve köpeği güneşin üzerlerine vuran ışıkları ile uyanmışlardı.) 

Klara, her gün güneşin yolculuğunun son bölümünü izlemekten çok hoşlanmaktaydı. Josie'nin evinin güneşin akşam ışıkları ile dolu olması, belki onun için en büyük şanstı. Çünkü; o, dükkanın vitrininden,  güneşin büyük yapıların arasındaki akşam ışıklarını izleyerek geliştirmişti yeteneklerini. Güneş, her akşam bu ışıklarını bırakır ve gider uyurdu. İşte, iki kez, tam bu uyuma öncesi  gidip konuştu Klara, 'Güneş'le. İsteği, dilenci ve köpeğinden esirgemediği iyileştiriciliğini arkadaşından da esirgememesiydi. Ama hiç bir yakarı, karşılıksız bir istemle olmamalı. Güneş, herkese eşit davranırdı. Klara, 'Güneş'le yaptığı anlaşmada havayı kirleten bir iş makinesini durdurma sözü vermişti. Bu sözü yerine getirirken  Josie'nin mühendis babası yardım etmiş ve onun önerisi üzerine kendi donanımının zarar görmesini göze almış, özveride bulunmuştu. 

Özveri ve sevgi ile birlikte anlayış da vardı. Klara, insan olmanın zayıf yönlerini  gözlerken nedenlerini de saptıyordu. Günlük yaşamdaki  beklenmedik  değişimlerin, yapay davranışların 'insanların yalnızlıktan kaçmak için yaptıkları manevralar, dönüşümler' olması, örneğin. Bir yapay arkadaş olarak, bu nedenleri bilmek üzülmesini önlüyor. Her şeyin değişebileceğini biliyor, günlük basit nedenlerden ya da zaman içerisinde, başka etkilerden dolayı. Değişime karşı dayanıklı olmalı.  

İnsanlardan övgü de alıyor, bu dayanıklılığı ile. Dükkanı ve oradaki arkadaşlarını çok sık düşünmediğini söylemesi üzerine Josie'nin annesinin 'özlememek, sürekli geriye dönüp bakmamak iyi bir şey olmalı' demesi, örneğin. Oysa, geçmişi çok sık düşünmemesi, geriye dönüp bakmaması demek değil. Geriye dönüp çok sık, belki de sürekli, bakıyor aslında. Ama önemli olan geride gördüğü ışığı bugüne getirmesi. Dükkann baktığı caddede gördüklerini irdeleyip uygulaması. Güneşin iyileştirmesini, caddenin iki tarafında birbirlerini gören eski dostların kavuşmalarını,... 

Rick'in 'sınıfsal yükselmesi'nin,  Josie ile arkadaşlıklarınn sürmesinin ön koşulu olması; 'eski dost'un geçmişi ve geçmişteki dostları yalnızca kendi kişisel etkilenimleri ile değerlendirmesi,  'ressam'ın yapay zekânın toplumsal etkilerinden ve hasta bir çocuğun ölümünden sonra yaşanacak acıdan ya da bu olasılığın endişesinden kendi açısından kazanımlar çıkarmaya çalışması, Klara'nın Josie ile birlikte bir arkadaşlarını bekledikleri konser salonunun önünde "İşlerimizi aldınız. Salondaki koltuklarımızı da mı alacaksınız?" sözleriyle ayrımcılığa uğraması... Bunları irdelemiyor, anlatıcı Klara. Belki de; insanın doğasına aykırı olan anlamlı değil, düşüncesinde. Yalnızca sunuyor. İyi bir gözlemci olarak, okurun da gözlem yapmasını sağlıyor. 

Kafasındaki düşünce akışı (her zaman biçimlendirip iletemese de)  hiç bitmeyen Klara'nın ağzından, insanın, içerisindeki en iç odaya ulaşılamayacağını okumak, yaptığı olağanüstü güneş batışı betimlemeleri kadar etkileyici.   ''Güneşin giderken pembe izlerini çimenlere bırakması' gibi hepimiz gideceğiz. Ama içimizdeki en iç odada ne olduğunu kimse bilmeyecek. Sorunlarımız da o odadan değil; 'sınıfsal yükselme'nin iyi yaşamak için ön koşul olmasından, aramızdaki kişisel kavgalardan, eşitsizlikten, Klara'nın güneşle yaptığı anlaşma sonucu bozduğu iş makinalarının ve diğerlerinin kirleticiliğinden, verilen ayrıcalıklardan, "işimizi aldınız, koltuklarımızı da mı?" şeklindeki ötekileştirmelerden kaynaklanıyor.  'Dünya ile aramızdaki bağı' yanlış kuruyoruz, gerçekten. (Ishiguora'ya Nobel Ödülü verilme gerekçesi  'dünya ile aramızdaki, yanılsamalı, bağ duygusunun altındaki uçurumu ortaya çıkarması' idi [4]). 

İçimizdeki olumlu duyguların gerçekçi bir  sabır ve dayanıklılık ile anlam kazanacağını; iyilik dolu, özverili ve anlayışlı bir 'yapay arkadaş' ile anlatan bu roman, sizlere çok daha fazlasını anımsatabilir. Salıklarım.

                                            Resim:    Matt Murphy'nin görseli [5]

[1]    Kazuo Ishiguro, Never Let Me Go, Faber and Faber, 2005.

[2]    Kazuo Ishiguro, An Artist of the Floating World, Faber and Faber, 1986.

[3]    Kazuo Ishiguro, Klara and the Sun, Faber and Faber, 2021.

[4]     "The Nobel Prize in Literature 2017 – Press Release". Nobel Prize. Retrieved 5 October 2017.


Yorumlar